Bushcraft (Doğada Hayatı İdame Disiplini) yetkinliğiniz gelen anlamıyla “Doğada Rahat Yaşayabilme Hüneri”nizin gelişmişlik düzeyi ile doğru orantılıdır. Konuyu biraz açarak devam edecek olursak, bu noktada ilk göze çarpan olgu ise “Doğada Rahat Yaşayabilme” seviyenizi belirleyen faktör; “Doğaya doğru hassasiyette saygı ile uyum sağlama” durumudur. Bushcraft branşında kişinin doğada rahat yaşayabilme seviyesini sadece teorik dağarcığındaki bilimsel bilgiler ve teorik bilgilerinin yanında bu bilgilerin tatbiki olarak sentezlenmesini/kalıcı hale gelmesini sağlayan önemli faktör olarak fiili (tatbiki) arazi tecrübesi belirlemez. Yüzeysel düşündüğümüzde belki kişinin doğada rahat yaşayabilme düzeyini bu iki faktör belirliyor gibi görünse de, aslında kişinin doğada rahat yaşayabilme seviyesini net olarak belirleyen faktör “Doğaya Uyum” şartıdır. Bushcraft (Doğada Hayatı İdame Disiplini) branşının bir “disiplin” ve hatta bir “yaşam disiplini” olarak karşımıza çıkmasının ana ve birincil sebebi de “Doğaya Uyum Şartı”dır. Bushcraft branşı belli süreliğine (planlanmış belli sürelik arazi kampları) veya çok uzun süreli (yahut bir ömür boyu) olarak, arazide kendinize isteğiniz doğrultusunda bir yaşam alanı kurarak ve fiili olarak sürekli arazide bulunarak yaşamaya çalışmak durumundan ibaret değildir. Ki, sadece bu kadarla kaldığını düşünerek arazide kısa süreliğine de olsa yaşamlarını sürdürmeye çalışan herkes bu durumun böyle olmadığını ve sadece bu şartlarla (doğaya uyum şartı olmadan) doğanın insanın hayatta kalmasına izin vermeyeceğini “fiili” olarak tecrübe ederek görmüşlerdir. Bu anlatımı irdelerken “Bushcraft (Doğada Hayatı İdame Disiplini)” ile kamplı doğa yürüyüşleri, ilgili birimlerin kontrolündeki mesire/kamp alanları gibi yerlerde yapılan arazi kampçılığı, modern kampçılık, doğal yaşam alanlarındaki uygun bölgelerde icra edilen klasik kampçılık gibi branşlar ve son yıllarda popüler kültür kampçılığı olarak değerlendirilen, doğa bilinci zayıf, tatbiki arazi tecrübesinden uzak kitlesel oluşumların sözde doğa kampı olarak öne sürdükleri doğayı tahrip eden uygulamalar ile karıştırmamak gerektiğini de belirtmek isterim.
Bushcraft branşı, adı üstünde; “Doğada Hayatı İdame” anlatımının ortaya koyduğu şekilde, “Doğa şartlarında hiçbir ek yardım olmaksızın,”DOĞAYA TAM UYUM SAĞLAYARAK” tamamen doğanın size sunduğu nimet/olanakları kendi pratik zekanız, çözümleyicilik yeteneğiniz ve ilkel/pratik metodlarınızla değerlendirerek, gerekirse alternatifler içerisinden yeni alternatifler türeterek doğada istediğiniz oranda rahat içerisinde yaşayabileceğiniz şartları oluşturabilmek üzerine kurulu ciddi bir yaşam disiplinidir.”. Doğada yaşamınızı devam ettirmek olgusu çok dikkatli değerlendirilmelidir ki, “İNSAN HAYATI” nı birincil planda göz önünde bulunduran bir konuyu hafife almak pek akıllıca olmayıp, hatalı, eksik yahut yanlış algılamalar sonucunda kişilerin basite alarak uygulamalı arazi çalışmalarına girişmelerinin sonuçları çok ciddi hayati riskler doğurabildiği gibi, insan hayatına dahi mal olabilmektedir. Hayatınızı uzun süreler tamamen doğa şartları altında, tamamen doğanın size sundukları sayesinde devam ettirme durumu ile hazır kumanyalı birkaç günlük arazi kamplarını birbirine karıştırmamak gereklidir. Arazide uzun süreli ve bushcraft temelde hayatta kalabilmek için çok yetkin bir teorik bilgi dağarcığına sahip olmanın yanında ciddi bir tatbiki arazi tecrübesine sahip olmak ve “doğaya uyum” şartını bunların beraberinde olması gerektiği şekilde uygulayabiliyor olmak gerekir. Yani bushcraft branşı belli bir bölgede yaşayan kişinin (örneğin yaşamını sürdürdüğü bölgenin 50 km²’lik arazi parçası) sadece o bölge fauna/florasının belli başlı bitkilerini, belli başlı mantarlarını, belli başlı ağaçlarını, belli başlı hayvan türlerini bölgesel halk anlatımları ile tanıyor olduğunu düşünerek, genel anlamda “Doğada Hayatı İdame” durumunu sağlaması beklenemez. (Belli sınırlara sahip arazi yapısı içerisinde sürekli olarak aynı besinleri tüketerek, o bölge dışına çıkmadan sürekli olarak o bölgede yaşamak doğada yaşamdan ziyade, doğada kısır döngüsel bir yaşam olarak değerlendirilir. “Kısır döngüde yaşanan hayatlarla, bushcraft temelde doğanın sunduğu çeşitlilikle özgürce yaşanan hayatların farkı göz ardı edilmemesi gereken bir gerçekliktir.” )Doğada hayatı idame olgusu, dünyanın herhangi bir bölgesinde, herhangi bir fauna/flora yapısında fark gözetmeksizin hayatta kalabilme ve doğada rahat yaşayabilme noktasında yeterli hem teorik bilimsel dağarcığa, hem yeterli tatbiki arazi tecrübesine hem de optimumda doğaya uyum sağlayabilme yeteneğinden geçer. Kısaca, bushcraft belli başlı canlı türleri hakkında elde edilen yüzeysel bilgiler, çeşitli yazılı/görsel yayınlardan elde edilen bilgiler vb. çalışmalarla kısa sürede doğada hayatı idame yetkinlik seviyesine gelinecek bir branş değildir. Aksini iddia etmek branşta yıllarca emek harcamış gerçek doğada hayatı idamecilerin emek, bilgi ve tecrübeleri sanki çok kolay elde edilebilecek değerlemişçesine algı yaratacak derecede emeğe saygısızlık, yersiz ucuz kahramanlık olacağı gibi, arazi şartlarında riske edilecek hayatla doğru orantılı bir çizgi üzerinde ilerlemekle eş değer olacaktır. Bu noktada, arazi operasyonları üzerine eğitilen çeşitli askeri birimlerin sistemleri ile yine bushcraft branşını karıştırmamak gerektiğini de belirtmeliyiz. Hiçbir askeri birim “doğada yaşam”, doğa bilimleri, doğada hayatı idame için ilkel yaşam metodları vb. konular üzerine eğitim almaz. Çeşitli arazi operasyonları için görev alan askeri özel kuvvet birimleri yüksek fiziki kondisyon, ileri derece silah/atış eğitimi, ileri derece muharebe eğitimi, savaş stratejileri eğitimi, çeşitli psikolojik dirayet eğitimleri gibi önemli konularda eğitimlerle , “doğada yaşam” odaklı değil, “göreve ve bir an önce operasyon sonuçlandırmaya” yönelik yetkinleşme yolunda profesyonelleştirilirler. Herhangi bir özel kuvvet askeri biriminde doğa bilimleri ile ilgili eğitim verilmemekle birlikte, bir özel kuvvet birim askerinden de doğada süresiz yaşam sürdürmesi beklenemez. Bir özel birim askeri arazide çok iyi silah kullanabilir, çok iyi çatışma stratejileri yaratabilir/uygulayabilir, çok yüksek fiziki dirayet gösterip 50 kg ağırlıkta bir sırt çantası ile kilometrelerce yol katedebilir, fakat hiçbir destek almadan, tamamen doğal şartlar altında doğada uzun süreli yaşam konusunda askerden ön plana çıkmasını ve yüksek üstünlük derecesi sergilemesini bekleyemezsiniz. Çünkü, asker zooloji, botanik, mikoloji, entomoloji, herpetoloji, dendroloji vb. doğa bilim dalları ve alt dalları üzerine eğitim almıyor. Doğada yaşam için gerekli olan nüanslar ise bu branşlarda gizli. Dolayısı ile, doğada hayatı idame için doğayı doğru tanımak, bu bağlamda da kati şart olarak bilimsel netlik açısından akademik dağarcığa sahip olup bu yönde profesyonelleşmek gerekmektedir. Hayatta kalmak (belli süreliğine içinde bulunulan çıkmazdan kurtulmayı başarıp, belli sürede görev tamamlamak ve üsse geri dönmek mesela) ile “Doğada Hayatı İdame” (Doğada tamamen doğal şartlardan faydalanarak, hiçbir modern yaşam desteği almadan süresiz yaşayabilme durumu) birbirleri ile çok karıştırılan, fakat birbirinden çok farklı ve kesinlikle ayrı tutulması gereken olgulardır. Unutulmamalıdır ki, doğada hayatınızı uzun süreli devam ettirebilmek için “doğayı tanımanız” gerekir. Doğada, askeri savaş stratejileri, üst düzey silah kullanımı vb. konular “hedef odaklı ve direktifler ile sınırlandırılmış askeri arazi operasyonları” için gerekliyken, bilimsel teorik dağarcık, tatbiki arazi tecrübesi ve doğaya uyum şartı da “doğada uzun süreli yaşayabilme” , yani “bushcraft disiplini” için gerekli olan şartlardır. Bir operasyon birim askeri için operasyon süresince hayatta kalması, görev süresince ekibindeki ast ve üstlerini hayatta tutmaya çalışması, gözetmesi, aldığı görev doğrultusunda verilen emirleri yerine getirmesi, yüksek fiziki dirayet göstermesi, ileri derece iyi silah kullanması vb. şartlar ile birlikte genel olarak operasyonu sağ salim başarıyla sonuçlandırması gibi emirler doğrultusunda istenilenlerin hepsini eksiksiz yerine getirmesi gibi direktiflere dayalı zorunluluk gerekirken, bushcraft temelde “doğada hayatı idame” durumu için “doğayı tanımak” ve “doğaya uyum” sağlamak olgularının bütünlüğü gerekmektedir. Çünkü bushcraft branş sistematiği doğada savaşmak veya direktif/emirler çerçevesinde hedef odaklı değil, “doğada yaşamı devam ettirme ve doğaya uyum” olgularına dayalı ilerleyen yapıdadır. (Bu konuda, konu dışına çok çıkmamak için elimden geldiğince kısa ve net açıklama yapmaya çalıştım. Fakat, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de bu iki konu birbirine çok fazla karıştırılmakla birlikte özellikle genç yaşta branşlarımıza ilgi duyan arkadaşlarımızın hatalı bilgilerle kafalarını meşgul etmemeleri açısından konuya netlik kazandırılması yolunda ön bilgilendirme şeklinde de olsa açıklama yapma gereği hissettim. Bu kısa bilgilendirmeleri de Türkiye Cumhuriyeti Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan emekli bir asker çocuğu olarak, babam ve asker kökenli ailemdeki diğer tüm faal/emekli asker akrabalarım sayesinde tüm askeri branşlar ile ilgili detay bilgileri bilirkişisinden edinerek, babamın görev süresi boyunca da hayatımın unutmayacağım yıllarında sürekli askeri ortamlarda yaşayarak edindiğim net bilgiler ışığında yapmış olduğumu ek olarak belirtmekte fayda görüyorum.)
Gelelim “Doğada hayatımızı devam ettirebilmek için ne/neler gereklidir ve bu şartları “Doğaya Uyum” içerisinde nasıl yerine getirebiliriz?” konusuna;
Hemen üstte iki paragraf içerisinde belirttiğimiz doğada hayatı idame şartlarını yineleyerek, doğada hayatınızı devam ettirebilme ve uzun süreli olarak (doğal kaynaklar elverdiği sürece ömür boyu dahi olabilir) doğada sağlıklı ve rahat yaşayabilmek için yeterli bilimsel teorik dağarcığa sahip olmanızın yanında bu teorik dağarcığınızı uzun yıllar arazi tecrübesi ile de sentezleyerek olması gereken yetkinliğe sahip olduğunuzu düşünürsek ve bu iki özelliğin bütünleştiricisi olan “doğaya uyum” olgusunu bir erim ve yetkinlik dönüm noktası olarak ele almak çok yerli yerinde bir yaklaşım olacaktır.
“Uyum”; ahenk, uyum sağlamak, şartlarla benzeşmek vb. anlamlar içerse de , Bushcraft(Doğada Hayatı İdame Disiplini) branşı temelinde ele alınan “Doğaya Uyum” kavramındaki anlamı, “Gerçek bütünleşme ve var olan gerçeklikle kaynaşabilme” anlamı taşımaktadır. Bushcraft temelinde farklı konular üzerine yazdığım makalelerimde, çeşitli anlatımlarımda sürekli vurguladığım konu doğaya uyum sağlayabilme yetisidir. Bütünsel düşünerek, doğal yaşam zincirinde en küçük yapı taşı atom ve hücreden başlayarak, en büyük canlı organizma türü ve en büyük cansız yapıya kadar doğayı oluşturan tüm varlıklar arasındaki yaşamsal işleyişte muazzam bir denge ve uyum vardır. Bu denge, doğayı, doğal yaşam zincirini, genel olarak doğal yaşamı oluşturan tüm varlıkların birbiri arasındaki “dolaylı veya direkt” yaşamsal ilişkinin ve yaşamsal dengenin doğru şekildeki devamlılığı ile dünyanın oluşumundan bu yana sürerliliğini büyük bir dirayetle korumakta, fakat yaşadığımız yıllara kadar ciddi hasarlar almış olup, günümüzde de giderek tahrip olmaktadır. Bundan dolayı bu gidişata olabildiğince hassas yaklaşarak her bir bireyin önce bireysel olarak üstüne düşeni yapması ve ardından çevresindeki insanlarla bu durumu paylaşması çok hayati bir zorunluluktur.
Bahsettiğimiz “Doğaya Uyum” insanoğlu açısından irdelenecek olursa ilk vurgulamamız gereken gerçeklik, “En küçük zerresinden en büyük yapı bütünlüğüne kadar doğanın tüm katmanları doğanın dengesine uyum sağlamak zorundadır.”. Yani, “Doğa insanoğluna değil, insanoğlu doğaya uyum sağlamak durumundadır !!!”. Ne yazık ki, modern toplum yaşam sistemleri olarak değerlendirilen, özellikle birincil odakta maddi rantın bulunduğu anlayış bu gerçekliği kabul etmemek cüretinde bulunma cesaretiyle birlikte, “doğayı insana göre şekillendirmeye” uzun yıllardır gerçek dışı çaba sarf ederek şizofren bir tutum içerisinde ilerlemektedir. Bu ilerleyiş sonucu “Doğa insanoğluna verdiklerini fazlasıyla geriye almaya başlamıştır” ki bu durum en başta insan hayatı olmak üzere tüm canlıların yaşamını tehdit eder düzeye gelmiştir. Bu durum tamamen insanoğlunun maddi rant odaklı olarak, kendi menfaatleri doğrultusunda doğaya karşı saygısızlıklarının bedeli olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu gidişata bir dur denilmezse, çok bilinen bir sözde belirtildiği gibi “Doğa ile savaş halindeyiz ! Savaşı kazanırsak, KAYBEDECEĞİZ !!!”.
Peki, “Doğaya nasıl uyum sağlarız?” konusunu biz kendi branş konumuz olarak “Bushcraft (Doğada Hayatı İdame Disiplini)” açısından değerlendirelim;
Bushcraft temelde, doğada tamamen doğanın bize sunduğu olanaklardan yararlanarak hayatımızı devam ettireceksek, insan olarak bu yaşam zincirindeki yerimizi çok iyi bilerek hareket edip doğaya gereken saygıyı göstererek doğa ile bütünleşmeyi, uyum sağlamayı ve doğanın dilini hem anlayıp, hem de konuşabilmeliyiz ki, varlığımızı dışlamasın, kendisini korumaya geçmek yerine doğa bizi bağrına bassın, nimetlerini bize sunsun, kendi yaşam alanında yaşamamıza olanak tanısın.
İçerdiği anlam içerisinde birden fazla derin anlamlar bulduğum bir sözüm vardır; “Hiçbir canlı doğayla mücadele edemez !!! Doğayla uyum sağlayabildiğin oranda, gösterdiğin saygı nispetinde doğa sana imkan tanıyarak hayatta kalmanı sağlar. Mücadele etmeye çalışma, saygı duy ve uyum sağla !!!”. Bu sözden yola çıkarak, doğaya uyum sağlamayı biraz açalım;
Örneğin, bushcraft temelde 20 günlük bir arazi konaklaması yapacağız ve 3 kişilik bir ekibiz farz edelim. Bushcraft temelde yapılacak bir arazi konaklamasından bahsediyorsak, bu durum doğanın olabildiğince derinliklerinde, insan eli değmemiş, insanın kolay ulaşamayacağı doğal yaşam alanlarında, uygun bir bölgede ve tamamen doğanın sunduğu imkanlarla devam ettirilecek 20 günlük yaşam süreci anlamına gelmektedir. (Modern Kampçılık, Klasik Kampçılık branşları veya günümüzde çok fazla artış göstermekte olan, doğa bilinci ve tatbiki arazi tecrübesinden nasibini almamış “Popüler Kültür Kampçılığı” adı altında değerlendirilen kitlesel oluşum uygulamaları ile karıştırılmamalıdır. Modern Kampçılık, Klasik Kampçılık başlı başına birer branş olup, eğitimleri, kuralları/kaideleri olan, doğaya zarar vermeyen birer branşken, son yıllarda popüler kültür kampçılığı adı altında değerlendirilen ve doğa bilinci eksik, tatbiki arazi tecrübesi olmayan toplum kesimi tarafından “doğada bilinçsizce konaklama” sonucu doğanın ciddi zararlar görmekte, ilgili doğa ve doğal yaşamı koruma birimlerimiz gereken yasal süreçleri başlatsalar da, doğa gördüğü zarar ile yaralarını kaldığı yerden sarmaya devam etmeye çalışmaktadır.). Söz konusu 20 günlük arazi konaklamamız 3 kişilik bir ekip ile gerçekleştirilecekse, öncelikle bulunduğumuz bölgede 3 kişinin rahat ve güvenli bir şekilde konaklayabileceği en uygun ve en doğru alanı doğaya uyum çerçevesinde seçip, yaşam alanımızı yine doğaya uyum sağlama noktasında oluşturmalıyız. Genel kural olarak, hayvan yolakları, patikalar, eğimli nemli topraklı araziler, nehir yatakları, çığ tehlikesi olan eğimli araziler/yamaçlar vb. noktalarda kamp kurulmaması öngörülmektedir. Bu kuraldan dolayı, eğitimlerde dahi insanların birçoğunun tekdüze düşünerek dikkat kesildiği ve aldıladığı odak nokta “insan hayatı ve güvenlik kuralları” olgusudur. Fakat bu kuraldan sadece “insan hayatı ve güvenlik” konusunu baz alarak yararlanmak sizce egoistçe bir yaklaşım değil mi? (Evet egoistçe. Çünkü tek yönlü ve sadece insanı düşünerek yaklaşırsak, doğaya uyum ve doğada yaşam süren diğer canlılar konu dışı kalmış olur ki bu da ego(bencilik) halini alır. Ki, bu şekilde düşünenler genellikle “doğaya uyum” bilincinden bihaber kişilerdir.). Bir örnekle açıklayacak olursak; “Kamp alanınızı hayvan yolakları/patikalar üzerine kurmamalı, bu noktalardan yeterli/uygun mesafelerde, uygun alanlara kurmalısınız.” Kuralının açılımını “doğaya uyum” şartı açısından değerlendirirsek; hayvan yolakları/patikalar doğada yaşam süren canlıların genellikle bölgeleri birbirine bağlayan hatlarda veya su ve besin kaynaklarının bol olduğu rezervler arasında gide gele aynı hattı ayakları ile aşındırarak oluşturdukları belli belirsiz orman yollarıdır. Doğada nerede bir hayvan yolağı/patika görürsek, bilmeliyiz ki bu yol hattı doğada yaşayan canlılar tarafından çok sık kullanıldığı için gözle seçilebilecek şekilde orman yolu halini almıştır. Dolayısı ile, bu hatlar hayvanlar tarafından süreklilik halinde sıkça kullanılmakta ve bu hatlar üzerinde ciddi bir doğa trafiği var anlamına geliyor. Bu bağlamda, şayet bu yolak/patika hatlarının üzerine veya yakınına kamp alanı oluşturacak olursanız bu hatları kullanan özellikle bölgeci yırtıcı hayvanların (yavrusu ile o bölge yakınında yaşayan bir boz ayı vb.) sizin bölgesini işgal ettiğinizi düşünerek, yahut sizi kendisine anlık tehdit olarak algılayabilme olasılığı karşısında hayvan saldırısı yaşama riskinizin her zaman olmasının yanında diğer canlı türlerinin de sadece siz orada olduğunuz için sizden ürkerek ve hatta yüzlerce (belki kilometrelerce) öteden kokunuzu (yahut ateşinizin kokusunu) alarak, oradaki varlığınızdan dolayı o yolu kullanmaktan vazgeçmeleri ve hatta çok uzun bir süre o yolu artık kullanmamalarına yol açacak duruma sebep olma halini de “doğaya uyum” ve “doğanın düzenini koruma” açısından değerlendirmek gerekmektedir. Belli örnekler vererek doğaya uyum ile ilgili nüansları paylaşmaya çalışacağım ki “doğaya uyum” konusu tek yönlü değil çok yönlü ve doğru şekilde sunulmuş olsun.
– Doğada kamp alanlarınızı kesinlikle hayvan yolakları/patikalar üzerine veya yakınını yapmamalısınız ki, hem bölgeci yırtıcı hayvanlarla karşılaşma riskinizi olabildiğince minimize edin, hem de sizin varlığınızdan ürkebilecek doğadaki diğer canlıların sizin veya ateşinizin kokusunu çok uzaklardan alarak oradaki varlığınız sebebiyle üzerinde bulunduğunuz yolağı kullanmaktan tamamen vazgeçmelerine sebep olmayın. Buna insan olarak diğer doğa canlılarının yaşam alanına saygı ve diğer canlarının yaşam haklarına saygı açısından kesinlikle büyük bir hassasiyetle dikkat etmeliyiz ki, duruma sadece kendi güvenliğimiz açısından bakmayıp (egoistlikten uzak şekilde), hakkıyla diğer canlıları da düşünerek hareket edelim ve doğanın dengeli işleyişine sekte vurmayalım. Orada yaşam süren diğer canlıların sadece sizin kamp alanınızın o yolak üzerinde olması sebebi ile yollarını değiştirmeleri, belki de o yolağın sonundaki su/besin rezervine ulaşamamaları sebebiyle bölgeyi terk etmelerine ve bölge değiştirmelerine dahi sebep olabilir. Ki, bu durum o bölgedeki tür popülasyonunun strese girmesine sebep olacaktır ve sırf stres ortamı yüzünden bulunduğunuz alanda doğal işleyişin değişecektir.
– Kamp alanınızda kullandığınız ocak ve ısıtma sistemlerini bölge/konuma göre doğru seçmeli ve uygulamalısınız ki, doğada ateş muhteşem bir can kurtarıcı olabilirken aynı zamanda ihmal, gözden kaçacak bir nüans veya yapılacak küçücük bir hata sebebiyle tehlikeli bir yok edici haline gelebilir. Ateş alanlarının çok ciddi kontrol mekanizmaları ile doğru şekilde kontrol altına alınması gerekmektedir. Aksi takdirde kendi hayatınızı riske attığınız gibi, hiç hakkınız olmadan koskoca bir doğal alanın yok olmasına dahi sebep olabilirsiniz.
– Kamp alanlarınızı sadece hayvan yolakları/patikalardan uygun mesafede oluşturmaya dikkat ettiğiniz gibi, aynı zamanda hayvan yaşam alanlarından da yeterli mesafede, uygun konumda olmasına ve ateşliğinizin dumanı nereye verdiğiyle, rüzgar yönüne göre dumanının gidiş yönünü dahi kurulacak bushcraft sistemlerle kontrol altına almaya dikkat etmelisiniz. Unutmayın ki, doğal yaşam alanlarında ateş doğa canlıları için ölümü ve yıkımı çağrıştırır. Doğadaki canlılar ateşi yıldırım düştüğünde veya herhangi bir sebeple yangın çıktığı zaman görürler. Ki, onların ateşi gördükleri zaman dilimlerinde karşılaştıkları görüntüler genellikle yıkım ve ölümdür. Bundan dolayı ateşinizin dumanını dahi kontrol altına alma hassasiyetinde olmanız, hatta bulunduğunuz konum ve şartlar uygunsa mümkünse dumansız ateş sistemlerini tercih etmeniz gerekmektedir. Ateşliğinizden çıkacak duman kokusunun bölgedeki canlılara ölüm ve yıkımı çağrıştırarak, bölgedeki canlı popülasyonunun strese girmesine sebep olacağını ve hatta o bölgedeki popülasyonun farklı bölgelere kaymasına dahi sebep olacağını unutmamalısınız. Bu durum da insanın hiç hakkı olmamasına rağmen doğanın dengesine ve işleyişine müdahalesi anlamına gelir. (Uzun süreli kamplarda sürekli olarak duman kaynağı olan ateşlik kullandığınızı düşünürsek, bu durum kaçınılmaz olur.). Doğada hiçbir canlı türü (insan hariç) ateş kullanmaz.
– Geçici kamp alanlarında kullanılan ateşlikler bölge terk edilirken tamamen dağıtılmalı, üzerinde ateş yakılan alan minimum 30-50 cm arası derinlikte kazılarak ateşlik külü bu çukura gömülerek kapatılmalı ve ateşlik kurduğunuz nokta orman zemini ile bir hale getirilerek iz bırakılmamalıdır.
– Geçici kamp alanlarında kurduğunuz geçici barınak vb. yapılar da dahil olmak üzere tüm kamp kurulumunu uygun şekilde dağıtarak kamp alanınızı araziye uydurup, eski haline getirmelisiniz.
– Akarsu veya durgun su reservlerine belli mesafede kurduğunuz geçici kamp alanlarınızda suları kullanırken suların kesinlikle temiz kalmasına dikkat etmelisiniz ki doğal yaşam bundan etkilenmesin. Suların içinde çamaşır yıkamak, bulaşık yıkamak vb. uygulamalar su kaynaklarını kirletmektedir. Özellikle yapın herhangi bir türü (bitkisel, hayvansal yağ vb.) su kaynaklarını ciddi şekilde kirletmekte, sudaki canlılığı da tehdit etmektedir. Su kaynaklarımız doğru kullanım için doğanın bizlere sunduğu nimetlerdir. Su kaynaklarını kullanırken her zaman ve her noktadan sürekli su içebileceğinizi düşünerek hareket etmelisiniz. Su kaynaklarının kirletilmesi doğada ciddi yıkımlar yaratmaktadır.
– Geçici kamp alanlarında kesinlikle insana ait herhangi bir kalıntı bırakılmamalıdır. Özellikle plastik, kimyasal maddeler, kimyasal temizlik ürünleri vb. malzemeler doğada kullanılmaması gereken alternatifler olup, zorunluluk halinde plastik kullanılmışsa dahi doğada bırakılmamalıdır. Kısaca doğaya ait olmayan hiçbir şey doğada bırakılmamalı ve aynı zamanda “YAKILMAMALI”dır. Bazı tekdüze mantığa sahip kişiler doğada temizlik yaptıklarını zannederek kişisel artıklarını doğada yakarak temizlik yaptıklarını sanıp kurtulmaya çalışsalar da madde yapısını değerlendirecek olursak, organik bileşikler “yanıcıyken”, inorganik bileşikler “yanıcı değildir” ler. Örneğin, kişi plastik şişeyi yakıp kurtulduğunu zannederken, aslında plastikten arda kalan küller yanmayan inorganik artıklardır ve doğada kalmaya devam edecektir. Ocağınızda kullandığınız odun da yandığında geriye kalan küller yine ağacın yapısındaki inorganik maddelerin kalıntılarıdır. Aradaki ayrımı iyi yapmak lazım, ağacın yapısında bulunan inorganik bileşiklerle, plastik vb. maddelerin yapısında bulunan inorganik bileşikleri bir tutmak da aynı tekdüze mantığa sahip olmak anlamına gelmektedir. (Doğa ile gerçek uyumu sağlayabilen kişilerin “Bilim” ile ilgilenmesinin kaçınılmaz bir durum olmasının sebebi de aslında bu örnekle değerlendirilebilir.). Aynı zamanda yanma sırasında çevreye rüzgarla yayılan plastiğin kimyasal etkisi ile, olmaması gereken duman kokusu (ki özellikle plastik vb. atıkların dumanı) çevredeki doğa canlılarını ciddi şekilde strese sürüklemektedir. Doğa konaklamalarından sonra bölgeyi terk ederken doğaya kesinlikle hiçbir modern yaşam kalıntısı bırakmamak gerekmektedir. Ki, çok klişe bir anlatımda da belirtildiği gibi “Doğada sadece ayak izinizi bırakın.” ifadesi dahi hassasiyet açısından tartışılabilirken, mümkünse ayak izi dahi bırakmamak gerekmektedir. Doğadaki canlılar birbirlerinin ayak izlerine alışıkken, onlar insana uzak yaşayan canlılar oldukları için insanın ayak izi de onları strese sokacak faktörler arasındadır. Yine güzel bir sözle bu maddeye noktayı koyalım, “Doğada olduğunuz sürece lütfen “hayvanlar” gibi davranın.”.
– Doğada kalabalık faaliyetler yapılacaksa (10 kişi üzeri), kamp alanları (konaklama noktaları) kesinlikle devletin ilgili birimleri tarafından düzenlenmiş tuvalet, hazır ateşlikler vb. alternatiflerin bulunduğu kamp tesis alanları olmalıdır. (Bushcraft temeldeki kamplar konu dışıdır. Söz konusu durum Modern ve Klasik Kampçılık branşları için geçerlidir. Bushcraft branşında bire bir doğal materyaller, doğal yaşam şartları ve “doğada hayatı idame” bilinci taşıyan bilinç düzeyi söz konusu olduğu için doğaya uyum şartlarının eksiksiz yerine getirildiği bir ortam söz konusudur. WildPeace Survival&Bushcraft Academy olarak, eğitim&faaliyet kamplarımızda da gerekli hassasiyet gösterilmektedir.). Bu durumun sebebini örnekle açıklayacak olursak; 10 kişinin üzerinde bir sayı ile yapılacak doğa konaklamalarında sadece insan boşaltım sistemini ele alacak olursak, sağlıklı bir insanın günde 1 defa ve doğaya her seferinde ortalama 300 gr dışkıladığını farz edersek, 10 kişilik bir topluluk doğaya günde ortalama 3 kg dışkı bırakır. Bu sayının arttığını düşünürsek, doğaya bırakılan dışkı miktarı katlanarak artacaktır. Tabii ki, doğada diğer doğal yaşam canlıları da dışkılama yapmaktadır. Fakat hiçbir canlı türü (koloni halinde yaşayanlar da dahil) toplu halde bir yerde dışkılama yapıp belli alanda dışkı birikimine sebep olmamaktadırlar. Doğada yaşayan canlılar gün içerisinde (gececil türler gece, gündüzcül türler gündüz; nocturnal/diurnal türler) aktif olup sürekli gezinti halinde oldukları için belli alan içerisinde dışkı birikimine sebep olmazlar. Hatta bazı kaynaklarda, modern kampçılık bilgilerinde “Toplu doğa faaliyeti kamplarında bir tuvalet alanı kazılır ve herkes bu çukura ihtiyacını giderir. Faaliyet sonunda da bu çukur kapatılır.” gibi bilgilendirme yapılsa da, bu yine tekdüze düşünülmüş modern yaşam izleri taşıyan ve sadece insan menfaatini göz önünde bulunduran yaklaşım şeklidir. Doğada hiçbir canlı türü (koloni olarak yaşayanlar da dahil) aynı noktada dışkılama yapıp birikim meydana getirmez. Kaldı ki, siz bu yöntemler o çukuru kapatsanız dahi, doğada o yoğun kokuyu 2 metre toprak altından dahi alacak birçok canlı türü yaşam sürmektedir. (Buradan da anlıyoruz ki, bu anlatım yapılırken sadece insanın duyusal özellikleri düşünülerek mantık kurulmuş. Çünkü insan 2 metre toprak altındaki herhangi bir kokuyu alamaz. Fakat bir boz ayı bu kokuyu 2 metre toprak altından dahi alabilir mesela. Hatta birçok kırsal alan mezarlıklarının çevrelerinde çeşitli güvenlik önlemleri alınır ki, kısa süre önce defnedilmiş cenazelerin kokusunu alarak ayılar gelip kazarak mezar alanından çıkarmasınlar.). Bir başka örnekle de yapılması gereken uygulamayı anlatalım; tek kişi de veya çok sayıda kişi de olsanız, bushcraft temelindeki konaklamalarda, doğada hayatı idameciler bilirler ki, tuvalet ihtiyacı da dahil olmak üzere tüm ihtiyaçlar doğadaki canlıların usulüyle giderilir. Yani, her kişi kamp alanından minimumda 200 metre mesafede uygun bir alanda toprağa minimumda ortalama 30-50 cm derinlikte çukur kazarak ihtiyacını giderip, bu çukuru kapatır. (Her kişi, her tuvalet ihtiyacında farklı yönlerde, farklı noktaları kullanır ki kısıtlı bir alan içerisinde sürekli birikim meydana gelmesin.). Bu uygulamanın basit mantığı, birincil sebeple küçük yüz ölçümlü bir alanda sürekli aynı türün dışkısının birikerek çevredeki diğer doğa canlılarını tedirgin etmemek, ikincil sebeple de özellikle koku alma duyusu çok gelişmiş yırtıcı canlıların insan dışkısındaki sindirilmemiş proteinin (insan sindirim sistemi alınan tüm proteinleri sindiremez ve bir kısmını dışkılama yoluyla ham olarak dışarı atar ki, bu ham protein kokusu doğadaki yırtıcılar için dışkı değil, besin kokusu anlamına gelir.) kokusunu alarak çok yakın çevrenize yaklaşmalarını engellemektir. Fakat, özellikle son yıllarda popüler kültür kampçılığı olarak değerlendirilen algı altında, doğa bilinci yeterli oranda gelişmemiş, tatbiki arazi tecrübesi olmayan kişilerin bir araya gelerek, inanılmaz kalabalık gruplar halinde, sözde doğa kampları yaptıkları göz önüne çıkmaktadır. Doğada konaklamanın amacı ya “huzur bulmak ve psikolojik arınım” için mümkünse tek yahut çok samimi olduğumuz birkaç kişi ile doğada belli süreliğine zaman geçirmek, ya bushcraft temelde doğayla bütünleşmek için doğaya çıkmak, ya bushcraft temelde ömrünüzü doğada geçirmek ve yaşamınızı doğaya taşıma, ya da genel anlamda çeşitli doğa sporu/uğraşı faaliyetleri için doğada zaman geçirme doğrultusundadır. Doğa insanların eğlence mekanı veya kendi kişisel egolarını tatmin etme yeri değildir ki, bu ihtiyaçlar modern yaşam sistemleri olarak ele alınan metropol yaşam şekillerinde kendisini gösterdiği gibi, bu ihtiyaçlar için metropollerde de gereken alternatif mekanlar mevcuttur. Düşünün ki, 2000 kişilik bir kafile toplu doğa kampı yapıyoruz adı altında ortalama 5000 m² (5 dönüm) alan içerisinde 500 tane çadır kursa (popüler kültür kampçılığı) ve 3 gün boyunca bu alanda konaklasa farz edelim (ki bu bizim ülkemizde son yıllarda sosyalleşme adı altında çok farklı amaçlarla doğaya ciddi zararlar verme pahasına yapılmaktadır.). 2000 kişinin 3 gün boyunca bu kadar kişiye göre çok dar olan bu kadar alan içerisinde ateşlik için tükettiği odun miktarı, her bir çadırın 3 gün boyunca üstüne kurulu olduğu toprağın atmosferle iletişimini engellemesi, bu kadar küçük bir alan içerisinde çevreye yaydıkları duman kokusu, çevreye yaydıkları insan ve insana ait tüm faktörlerin kokuları ve en önemlisi 2000 kişiye göre çok dar gelen bir arazi parçasına 3 gün içinde bıraktıkları toplu dışkı miktarı göz ardı edilemeyecek doğal tahribatların detaylarıdır. Bu saydıklarımız aslında tekdüze, yüzeysel düşünen sözde doğaseverlerin ve popüler kültür kampçılarının yetersiz düşünce sistematiğinin ürünleridir. (İşin çok göz önünde olmayan kısmı diyelim.). Basit bir hesap yapalım; sağlıklı yetişkin bir insan günde ortalama 300 gr dışkılama yapsa 3 günde ortalama 900 gr doğaya bırakılan dışkıya eşdeğerdir. Bunu 2000 kişilik bir popüler kültür kampçısı topluluğunu baz alarak hesaplarsak, ortalama 5 dönüm arazi alanına 3 günde 1800 kg dışkı bırakmak anlamına gelir. Bu doğada hiçbir canlı türünün (koloni olarak yaşayan türler de dahil) sergilediği bir davranış şekli ve doğanın denge sistematiğine uygun bir uygulama değildir. Hesap ortada !!! Siz de elinizi vicdanınıza koyarak yorumunuzu yapabilirsiniz. Bu detaylardan belli sayının üstünde insanın bir araya gelerek doğa faaliyeti içerisine girmesi durumunda mutlaka ilgili devlet birimlerinin kontrolündeki “tesislerden” yararlanılmalıdır. Kaldı ki, ülkemizin orman kanunlarını da herkesin bir vatandaşlık görevi olarak incelemesi ve bilmesi gerekmektedir. Vicdani açıdan düşündüğümüzde, söz konusu yasalar çiğnenmiş ve çiğneyen kişi/kişiler çeşitli cezalara da çarptırılsa, doğada oluşan tahribat kolay onarılmıyor ve duruma çare olmuyor. Umarım ki, ülkemizde “İNSAN OLMA” algısı her geçen gün giderek artar. ( Orman arazileri ve Milli Park arazileri ile ilgili orman kanunlarını herkes incelemeli, hangi faaliyetlere hangi şartlar altında izin verildiği veya izne tabi durumların neler olduğu ayrıntıları ile öğrenilerek gerekli hassasiyet gösterilmelidir.)
– Doğada yaşam süren tüm canlıların yaşam hakkına saygı göstermek ve gerekli doğa bilincine sahip olmak gerekliliği göz ardı edilmemelidir. Doğada zehirli böcek, yılan, akrep vb. canlılardan kendini koruma kisvesi altında “yanık yağ, kükürt, kimyasal maddeler” vb. alternatiflerden yararlanarak kişisel güvenlik sağlamaya çalışmak “ego (bencilik)” içerikli tek yönlü ve yanlış bir yaklaşım şeklidir. Doğada tatbiki olarak aktif olacak kişiler doğayı tanımak zorundadırlar. Aksi takdirde doğaya çıkmamaları gerekmekle birlikte, bireysel keyif yahut ego tatminlerini yeterlilik seviyesine getirmek için doğayı tahrip edecek tüm uygulamalar “İNSAN” tarafından dışlanmalıdır ki, unutulmaması gereken bir durum da bu uygulamalar ülkemizde orman kanunlarına aykırı olup, aksini uygulayanların tespit edilmesi halinde ilgili birimlere gerekli ihbarın derhal yapılması vatandaşlık görevidir. Doğada böcek, akrep, yılan vb. kendinize yaklaşmasını istemediğiniz herhangi bir canlının onlara zarar vermeden, sadece onların hoşlanmadığı ve uzaklaşmak istediği ortamları yaratarak kendinizden uzak tutabileceğiniz Bushcraft (Doğada Hayatı İdame Disiplini) teknik ve metodları mevcuttur,yasa dışı/doğayı tahrip eden egoist metodları tercih etmek yerine, herkesin araştırıp bilin seviyesini geliştirmesi ve doğaya gerekli hassasiyet içerisinde yaklaşması gerekmektedir. Unutmayalım ki, “Doğada tüm varlıkların birden çok görevi vardır, bu görevler de doğal yaşam zincirinin “zincir” olarak kalmasını, bütünlüğünü sağlayan halkalardır.”. Tüm insanlık doğadaki tüm canlıların yaşam hakkına saygı göstermelidir.
Yukarıda değindiğimiz maddeleri gerçek bir doğasever ve bir bushcrafter (doğada hayatı idameci) açısından sıralamaya devam edecek olursak bu makalenin sonu gelmez diyebilirim. Fakat inanıyorum ki, en kolay algılanabilir ve can alıcı maddelere değindik. Makale başlığımızda geçen “Doğaya Uyum” konusunun da nüanslarını yansıtacak örnekler olduğunu belirtmek isterim. Söz konusu maddelendirmeleri sunarken hem bushcrafter (doğada hayatı idameci) arkadaşlarımız, hem doğa sporcuları, hem doğa uğraşları içerisinde bulunan kişiler, hem modern/klasik kampçı arkadaşlarımız için, genel olarak “İNSAN OLMAYI BAŞARABİLEN” insanlar için değerlendirmeye çalıştığımı düşünüyorum. Amaç, gerçeklikleri hiç yumuşatmadan tüm keskinliği ile yansıtmak olup, kimseyi zan altında bırakmak veya kötülemek değildir. Önemli olan, herkesin alması gereken mesajı içinde bulunduğu doğru veya yanlış konum itibariyle “doğru” algılayıp, pozitif algı içerisine girerek doğa karşısında bulunduğu konumu (taraf) yanlışsa “doğru tarafa geçip” doğaya karşı doğru tavır içerisine girmesi, doğaya gerçek uyumun nasıl sağlanabileceği, ”Doğaya Gerçek Uyum Adabı” nın ne olduğunun cevabının, bizlere sundukları için tüm canlıların doğaya sonsuz şükran duyması gerektiği ve bu bağlamda doğaya gereken saygının her canlı tarafından gösterilmesi gerektiği gerçekliğinin bu anlatımlar ile doğru yansıtılabilmiş, okuyanlar tarafından da doğru algılanabilmiş olmasıdır.
“Hiçbir canlı doğayla mücadele edemez !!! Doğayla uyum sağlayabildiğin oranda, gösterdiğin saygı nispetinde doğa sana imkan tanıyarak hayatta kalmanı sağlar. Mücadele etmeye çalışma, saygı duy ve uyum sağla !!!”
Bir gün tüm insanlığın gereken “doğaya uyum” bilincini doğru şekilde algıladığı,taşıdığı ve doğaya gereken saygıyı gösterdiği güzel günleri görebilmek dileğiyle.
Barış ARISOY
1 Comment
gerçekten çok yararlı bilgiler herşey için teşekkür ediyorum Türkiyede eksik olan bushcraft alanında yapılmayan işleri siz başarmışsınız